Sayfalar

12 Temmuz 2011 Salı

yalan dolan yenilgi

bugün iki defa yenildim. elimde olmaksızın. kaçırdım: iki fırsat önümden geçip gitti. arkalarından öylece baktım. önceden fark edememiştim. sadece gülüyordum. şimdi sinirimi bozan kaçırdıklarımı birer birer anneme anlatıyorum. annem de "valla hiçbir şey anlamadım." diyor, sıkılmadan her defasında. biz böyle çok iyi geçiniyoruz. sonra annem gidiyor. yanıyorum, ah aman kahroluyorum, çünkü içimde bir yerlerde ortaya çıkmaya çalışan biri var. ama hiç fark eder mi? çıkması ya da çıkmaması? üzülmüyorum yine yenildim diye. annem anlamıyorken Selim geliyor. Selim iyi ki var. Turgut iyi ki var. Esat sen bile iyi ki varsın. Yoksa böyle Selim'i kim anlatacaktı? Selim'i kim ne yapsındı? Hikmet'i ne yapmışlardı? sevgi tomurcuğu gibiyiz Selim'le. Turgut, o "şey"i Selim kız olsaydı, Selim'e anlatırdı ya, ben anlatayım diyorum. Turgut yerine. başka? var mıymış böylesi? var mıymıymış? yenilmişe ve gidene çare yoktur bizde. üzülüyor musun hâlâ? üzülmüyorum deme, tabii ki yalan. Virginia üzerine aldığı şala rağmen üşüyor mu hâlâ peki? sen üzülürken üşüyor musun? sen Sevgi misin yoksa? Hikmet'i bırakan ve sürekli üşüyen Sevgi? ne olursa olsun. ne olursa olsun. soğuk kanlı ol. onlara bir şey belli etme. Sevgi hiç belli etmedi. Bilge boşuna bağırdı durdu. bugün iki defa yenildiğini bilmemeliler. bunu bilmeyi hak etmiyorlar: hayır, bu benim karakterim, zavallı ben işte. içimde tuttuğum, dışımda tutamadığım. tam da vazgeçemediğim: insanları önemsesene (içiçiçiçinden), biraz da onları düşünsene (takıntı haline getirmeden, onların acılarına bulaşmadan), onlara adam gibi cevap vermeyi denesene (dalga geçmeden), biraz kendini rahat bıraksana, olmayacak konuları dert edinmekten vazgeçip kahvaltı etmeyi denesene, vapurda çay içmeyi denesene, yanlış otobüse binmeyi denesene.
sonra hayat niye böyle deme. yenilince sus lütfen. olmayacağını kabul ediyorum. ediyoruz. evet. edilmiştir.

bana ne: işte sen bencilciklik çukuru çizgisiz gövde. çabana kurban olduğum iyi hoşsun ama düzelmeyeceksin.

Sahra ve Serap...

Çöle bütün iyiniyetimle girmiştim.
Çöle bütün iyiniyetimle ve aptalca girmiştim.
İhanetin sarı ve sonsuz olduğunu
çok sonra öğrendim.
Beni çölden geri getirdiklerinde
uykumda pembe köpekler görüp
gülümsüyordum.

Dışarıda aşklar ve anılar bıraktım
İçerde adımlarım kısa bakışlarım uzak kaldı.
Oysa ben soğuk ve sisi sokakta kol kola bıraktım.
Kırık havaları nasıl sevdimdi, sizinle tekrar karşılaşsam
ölürüm gibiydi, oysa her şey paranoya ve şizofreniydi.
olmayacak geri dönüşleri, ayinleri size bıraktım.

Yüzümü ve anılarımı çıkaracak kadar güneşi yoktu
yazların. Ben sizi nasıl da ağır, nazlı ve dur bakalım
sevdiydim. Ben sizi sahrada yağmurları bekler gibi
beklemedi miydim. Bir gülün soluklanma vaktiydi, sonsuzdu,
pembeydi. Cam üstüne cam, oradaydım.
Beceriksizliğin kumral ve geçici mevsimleriydi,
ben size görkemli ne varsa hepsini bıraktım
ve kendi göğsünde büyüdüydü çocukluğum.

Yüzümü yok edecek aynayı buldunuz sonunda
avutun beni, çoğaltın beni, sırrınız oldum.
Hep bir şiirin sonu gibi konuştum, her dize
başka bir şiirden geldi, en son yanıtı buldum.

Oysa çocuktum, gün gümüştü, sahra sarıydı, belgesel
bir aşktı, her şeyden benzim uçtuydu. Çocuktum
şaşkınlığımdan guatrımı yuttuydum,
olurdu böyle şeyler, avuttunuzdu beni
nerenize yerleştim.

Yüzümü ve anılarımı çıkaracak kadar güneşi yoktu
yazların. Ağır ve nazlı, ben sizi develer tellâl değilken de
sevdiydim.

Var ettinizdi beni
hem de yok ettinizdi, bense bir çocuğun rüyasındaki
kartopu kadar gerçek olmak mı istedim.
Şimdi durdurun beni, indirin beni tesellimden
ey ruhum sen yola çık,
ben aklımı eski bahçeye gömeceğim.
Bu yaylım ateşlerinde yıkanıp
sana döneceğim.

Birhan Keskin

10 Temmuz 2011 Pazar

Hangi Oyunda Kim


Birinci Oyun: Her şey serin bir eylül sabahında korkunun içimize girmesiyle başlıyor. Korku bizi alıyor ve sarı ağaçların gölgesine götürüyor. Orada hepimiz bekliyoruz. Korkunun gideceğini umuyoruz. Ses çıkarmıyoruz. Ben biraz istem dışı biraz itilerek öne geçiyorum. En büyük hata bu oluyor. Öne geçince herkes her şeyi benden bekliyor. Ben de çaresiz senden çok korkuyorum. Karşılıklı korku ile büyük bir çıkmaz içine girdiğimizin farkına varmadan beklemeye başlıyoruz.

İkinci Oyun: Zaman geçtikçe canımız sıkılıyor, sen benim yanıma geliyorsun. Ben de dolayısıyla titremeye başlıyorum. Ben titredikçe sen geliyorsun ya da sen geldikçe ben titriyorum. Bir zaman sonra fark ediyoruz ki ikimiz de yoruluyoruz. -Yalan yok, ben senden daha çok yoruluyorum. Senden sonra en az iki ay dinlenmem gerekiyor. Bedenen ve ruhen.

Üçüncü Oyun: Titreme ve yorgunluk geçince, bekleme de hala devam ettiği için öflemeler ve pöflemeler başlıyor. Böyle anlarda beni alıp kaçırmanı bekliyor gibiyim. Tüm herkes bütün'lerden. Korkumuz bana cesaret veriyor.

Dördüncü Oyun: Büyük bir kumar başlıyor. Senin yanında kendim değilim. Ruhum savunmasız. Yanında bomboş duruyorum. Ölecek ya da dirilecek gibi bir şeyi bekliyorum.

Beşinci Oyun: Karlı bir aralık akşamı. Gerçek yüzler sende ve bende. Mesela sen bana ben sana, karşılıklı. Ama kimse kazanamıyor bir türlü. Neyse ki canımız sıkılmıyor: "sen nasıl bir insanmışsın? seni nasıl sevdim oysa. beni kandırdın. yalanlarınla tükenmeyen sevgimizi tükettin. pü sana püü. kahrol sen. ama yine de büyüklük bende kalsın. allah cezanı vermesin. kusarak kahrolabilirsin. ben sokaklarda ağlayacağım. hakarethakarethakaret."

Altıncı oyun: Aman Tanrım! Taş olaydım da bu cümleleri duymayaydım. Gitmem gerek. Uzaklaşmam gerek. Kaçış: öyle zevkli ki: Anlamadın, bilmedin, sevmedin, göz yaşımı silmedin -hangi şarkıydın sen? Hadi Allahaısmarladık.

Yedinci Oyun: Allah kahret, kahretsin. İçimizdeki şeytan ortaya çıktı. Korkuya sabredemedik. Beklemeye sabredemedik. Ey korku şimdi nerdesin? Yalnızlık ne acıymış meğer, kalabalıkların içinde kaybolmakmış. Daha da daha, nasıl bir şeymişsin sen yalnızlık?

Sekizinci Oyun: Vay ben. Kendime geliyorum. "Yalnızlığım benim sidikli kontesim." Gerçekleri görüyorum. Benimle alay edilmiş. Ne büyük bir yalanmış her şey. Bu yoğunluk nereden gelmiş bize? Yoğun. Çok bilindik cümleleriz şimdi. Başımızdan aşağı hırs, bencillik, bireycilik, karşısındaki parçalama istekleri dökmüşler. Peki şimdi ne olacak?

Dokuzuncu Oyun: Güvenemiyorum. Bir ara iyiydi her şey. Ya şimdi? Sen yokmuymuşsun. Sen varmıymışsın. Biz ve ben. Seni bütün dünyaya mâl ediyorum ve git gide sevimsizleşiyorum.

Onuncu Oyun: Her şey yağmurlu bir nisan sabahı bitiyor. Korku gidiyor. Biz geri dönüyoruz. Ben artık ben değilim. Ben bir bekleyen, nazlanan, seven, yalnızlaşan, güvensizleşen değilim. Ben gittim. Sen beni bulamazsın. Kaçan bir göz, uzak bir memleket. Yalancı hayaller. Her şey bu kadar.

bisiklet

ben şimdi pedal çevirerek çok önemli bir iş yapıyorum.