Sayfalar

8 Eylül 2011 Perşembe

Beşinci Beyoğlu Sahaf Festivali / 3. Gün



8 Eylül:
Parfüm kokularını, kameraları aştım. Yine kartpostalların bulunduğu tezgâhlardan bakınmaya başladım. Bazı kitaplara artık gözüm aşina. Aslında bazı yazarları gördüğüm anda not almalıyım. Hepsini satın alamayacağıma göre isimlerini not edip araştırmak gerek. Sıradan gidiyorken tarih öğretmeni olan ismini hatırlayamadığım hocayla karşılaştık. Ben gidiyorum sen geliyorsun dedi. Biraz rahatsızmış. Ben de aslında rahatsızım diyecektim. Geçmiş olsun dedim. Gitti.
  
Kitapların arasında tartışmaya çalışan üç kişinin sesi kulağıma geldi. Ne aptallıktı. Bir kürt genç adam. Karşısında böyle bilmiş biri erkek biri kız iki genç. Kız maide suresinden örnekler verdi bir ara. Senin ayetlerinle konuşuyorum dedi bir de, hep böyle yaparlar ya: senin bir kere bile okumadığın ama bilmişlik tasladığın ayetleri sana anlatıyorum. Öğren öyle inan. Ne diyebilirim ki, sadece midem yanıyor. Çok can sıkıcı, ciddi olarak. Tam dinlemek de istemiyordum. Ama ister istemez duyuyordum. Kızla bir ara göz göze geldik. Sussanız keşke diye yarım gözle baktım. Kızda tartışırken de yüzüne takındığı bir dalga hali vardı. Ezbere konuşuyorlardı. Sinir oldum hepsine. O kürt gence de. O genç oradaki bir sahaftan biriydi sanrım. Sandalyede oturuyordu. Suriye’ye gitmiş bu iki genç. Gazeteciler midirler nedir? Yok işte orada hayat gayet iyiymiş, basın böyle gösteriyormuş. Sekiz il gezmişler, hiçbir şey yokmuş. Kürtlere kötü davranan esas aşiret ağalarıymış, onların hükmü altındalarmış. Kürt genç de, daha şimdiye kadar hiç oy vermemiş verirse bdp'ye verecekmiş. Güveni sonsuzmuş... Böyle parça parça bir sürü bir sürü şey. Çok sıkıldım. Bu arada neredeyse her tezgâhta Bekir Yıldız kitaplarına rastlıyordum. Hem de böyle altı yedi kitabı falan. Bundan ne anlam çıkarmam gerektiğini de anlamadım. Her şeyden anlam mı çıkarmalıydım? 

Dün May’dan Nazım Hikmet’in ilk şiirlerini görmüş de para bitti diye almamıştım, bugün haliyle bulamadım. burcunurcan’a Selim İleri aldım. Sonra bir sahafın tavsiyesi üzerine –adam ne tarz okuduğunuzu bilmiyorum ama çok iyi bir yazardır dedi durdu- Carlos Fuentes’in Yanık Sular hikâyelerini aldım. Birbirine bağlı hikâyelermiş. Sait hocanın bana aldığı, benim Rabia’ya verdiğim Hemingway’in İhtiyar Balıkçı’sını burcunurcan’ın okuması için tekrar aldım. Andre Gide Dünya Nimetleri’ni aldım bir de. Bizim sakin sahaftan. O kadar sakin bir adam ki bu. Tam sahaf olduğunu düşünüyorum. Gözleri de bir değişik bakıyor.

Sonra Çetin gelecekti. Ama geç oldu. Ben de döndüm. Şimdi onlar hâlâ orada. -Bir akrabası da varmış yanında. Ama şikayet ediyor, bunlar nasıl sahafmış, etiket fiyatından fazla fiyat koyuyorlarmış. Doğru aslında. Hani baba kitaplara yok diyorlar, dükkândan getirmedik diyorlar. 

Oblomov’u Çetin araştıracak. Güzel.

Midem iyi. 

Ha. Bugünün fotoğrafı da böyle.

Öyleyken böyle.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder