Sayfalar

8 Eylül 2011 Perşembe

Beşinci Beyoğlu Sahaf Festivali / 2. Gün



7 Eylül:
Kalbim gibi atan bir midem var. Kitap okurken koltukta hafifçe kaykılıyorum -aslında masa başında ve dik durularak kitap okunmalı değil mi? evet öyle- kitabı midemin tam üstüne koyuyorum. Kitap nefes alıp vermeye başlıyor. Cümleler bi yukarı bi aşağı. Hasbinallah diyeceğim, diyorum da. Her neyse doktora mı gitmeliyim? Bir şey de yiyemiyorum. Kuru kalmışım, kollarım da pırasa sapına benziyormuş. Saçmalık. Gayet kendimi iyi hissediyorum. Var mı başka bişey? Yok.

Bugün fuara akşam gittik burcunurcan ile. Erken gittim biraz. Mephisto'da dergi karıştırdım. İstiklal yine kalabalık. Eskiden burada ellerinde kitaplarıyla dolaşırlarmış insanlar. Öyle demişlerdi. Şimdi ise kitap da değil insanlar kendilerini bile taşımıyorlar, yolda sağa sola savrulan bir çanta mesela ya da bütün caddeye yayılan dopdolu bir kahkaha. Tamam sustum. Zaten midemden dolayı gerçekten halim yok ve kısa yazmak için özel bir çabam olmalı.

Sahaflardaki dünkü bütün kameralar hemen fuarın yanındaki Fashion Haftası'na nakledilmiş gördüğümüz üzere. Boks sesi falan. Giderken iyiydim de sonra bir şey oldu. Kitaplara bakarken ani bir hızla midemin içine çöktüm sanki. Öylece durdum kaldım. Zaten aklımda mutsuz bir arkadaşın mutsuz mesajı sürekli. Bakıyorum ama kitaplara neden baktığımı da bilmiyorum hani. burcunurcan'ı bekliyorum aslında. Bir ara nilüfer miydi nilgün müydü, allah beni cezalandırmalı aslında, sürekli ismini unutuyorum bu kadının, kendisi tarih öğretmeniydi ve bir sahafta çalışıyordu aynı zamanda, geçen seneden tanıdığım ama adını niye ezberleyemiyorum, sorduğum anda unutuyorum, var mı böyle bir beyin? Her neyse, kendisini görünce merhabalaştık, kucaklaştık, çok sıkıca. Böyle olacağını ummazdım ama o hocayı mı desem ablayı mı desem, ne desem, gerçekten özlemişim. Biraz konuştuk. Okulu falan sordu, bana kitap öner diyecektim ama hiç halim yoktu ki. Sonra yine uğrarım diyerek uzaklaştım. İlkokul arkadaşımı gördüm bi ara. O beni gördü aslında, ne arıyorsun bakalım dedi, kitaplara dalmışken. şaşırdım. Ben bu arkadaşla birinci sınıfın sonunda ispanyol dansı yapmıştım. Şimdi kendisi Edebiyat okuyor. İki sohbet ettik öyle. Sonra görüşürüz hadi dedim, içimden de büyüyoruz oğlum dedim tabii. 

burcunurcan gelince de bakınmaya devam ettik. Bir ara dükkan önünde duran küçük bir çocuğun, sekiz dokuz yaşlarında, babasına, ortadaki sandalyeleri koydukları yerlere mescit yapsalardı ya dediğini duydum. Çocuğa baktım. O da bana baktı. Nasıl bakıştığımızın önemi yok. Sadece o kadar.

burcunurcan'la döner ekmek yedik. Dün de abimle tost yemiştik. Niye sürekli oturup bir şeyler yeme çabası içinde olduğumuza anlam veremiyordum ama döner biraz daha iyi etti sanırım. Midemi değil de, bakışlarım canlanmış olabilir. Yok hayır, yemek yemeyi unutmuyorum daha.

Fuarda kitaplar normal fiyatta. Öyle çok pahalı denmez. Faulkner -Ayı'yı De Yayınları'ndan bulduk ama almadık 10 tl dedi. Sonra Emre'ye verdiğim Sırça Fanus'u gördük. Ama almadık. Muhsin Kızılkaya'nın bir kitabını buldum ama onu da almadık. Mayakovski'nin şiirlerini sordum, az önce sattım galiba dedi genç çocuk. Oblomov'u bulamadım. Oysa rüyamda mavi bir kapağı vardı Oblomov'un. Davut abi buluyordu bana. Diyordum ki üç yayınevinden çıkmış, iyi mi peki bu, diye soruyordum. Elimdeki iyiydi güya. Ama gerçek yaşamda şuan elimde yoksun Oblomov. Her neyse. Çok abarttım seni. Acaba beğenmeyecek miyim ben seni?

Dokuz kitapla döndük. Sezai Karakoç'un Taha'nın Kitabı/Gül Muştusu - King Kong'un Naomi Watts'la harap olmuş şehirde karşılaştığı sahnede arkada çalan müzik gibiydi bu an-, Ramazan Dikmen / Afife Ablanın İncileri, Yannis Kordatos / Bizans'ın Son Günleri, Jack London Demir Ökçe, Henryk Sienkiewicz Demir ve Ateş. -QuVadis kitabıyla tanımıştım bu yazarı- aldığım kitaplar arasında...

Eve geldik işte. Midem kurbağa gibi. Bir tek vırakmalaması eksik.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder