Sayfalar

8 Eylül 2011 Perşembe

Beşinci Beyoğlu Sahaf Festivali / 1. Gün



6 Eylül:
Her günü yazmaya karar verdim. Ayın on sekizine kadar bunu başarabilecek miyim, her gün fuara uğrama fırsatım olacak mı bilemiyorum. Yazma amacımı ise hiçbir şekilde belirlemedim. Sadece gördüklerimi, akılda kalanları işte...

Dün akşamdan beri aslında bir bayram havası yaşıyordum. Bir sürü kitap, bir sürü ve hepsi oturmuşlar bizi bekliyorlar. Ellerini öpmeye gidecek gibiyiz. Kiminin içi acımış şeker. Kimi bal gibi. Öyle bir şey işte.  Sabah Betül'le buluşacaktık aslında. Onunla gidecektik fuara, sonra işte Gülhane demiştik. Sonra saçma bir nedenden dolayı görüşmemiz iptal oldu ve ben birden hiçbir yere gidemeyecek bir konuma düştüm. Sonra başka bir neden, diğer nedeni de iptal ettirince abimle fuara gitme fırsatımız oldu. 

Gezi parkında değil fuar. Trt'nin arkasında. Pera Müzesi'nin oralarda. Eski Tüyap. Ama yine gezi parkındaki gibi düzenlemişler. Satıcılar alanlarından pek memnun değiller. Ama belli olmaz daha ilk gün. Vira bismillah demişler bir kere. Her şey temiz görünüyor -döküm döküm olan kitaplar bile. Düzenli bir şekilde kitap kokularını içime çekmeye çalıştım önce. Sonra hepsi üşüştü önüme. Abim hadi baksana, kitaplara bak, baksana diyordu ikide birde. O öyle dedikçe, dur bekle biraz, dur, falan diyordum ben de. Geri çekiliyordum. Ne demek istiyorsam. Şöyle bir durum evet: Bir girsen aralarına, her dükkânı taraman lazım. Tek tek. Şimdi olmaz. İlk günden biraz yavaş gitmek gerek. Saçma tabii. Param da yok ki. Diğer günler ne olacaksa. Olsun. Sadece bakıp koklamak da yeter. Sonra zaten saldırıp alıyoruz da ne oluyor o kitaplar? Tozlanıyorlar. Bekliyorlar bir köşede. Yok ama olsun beklesinler. Hiç olmamalarından iyidir.

Her neyse. Dolaşıyoruz ya. Abim İstanbul kitaplarına bakıyor, pikap fiyatları falan soruyoruz. Zaten bir iki yerde var. Ben öyle ortadan karışık. Böyle dükkânlar için çaycı geçiyor da abim dayanamıyor, çaya saldırıyor. Ben bile saldırıyorum. Çay tabağından tutarak ağzıma yapıştırıyorum bardağı. Bildiğin iyi geliyor. Bir de o kitap kokusunu duyuyorum aynı zamanda. Diğer elimle de kitapları karıştırıyorum. Hani ana yemek ara yemek tatlı gibi bir bütün. Hepsini bulabilmişsen şükret.

İşin de faydaları var elbette (hiç ummazdım aslında). Baktım da bir an aklımı kaçırmış gibiydim: Geçen seneden, oradan buradan tanıdık mıydı tanınmadık mıydı diye düşündüğüm insanlar, dükkân sahipleri; diğer yandan, yazmış mıydım bu kitabı, bi yerden tanıdık mı kitabın yazarı, zayıf bunun kondisyonu, ne kadar demişler buna acaba? sürekli bi sorgulama halindeyim. Arada da abime hava atıyorum: Bak bu kitaplar var bizim depoda.

Sonra bir baktık Murat Menteş orada. Karşıda. Lacivert pantolonu, beyaz tişörtü. Ne kadar zayıf. Abim kartpostallara bakıyordu. Abi bak tanıdın mı bu adamı dedim. Yok dedi. Kimdi dedi. Yazıyo işte deli biraz dedim. Halil Necipoğlu'nun programından hatırlayabilirdi onu ama sıkıldım o anda. Gidip gizli gizli fotoğrafını falan çekmek istedim sayın Menteş'in. Yoksa gidip de merhaba muhterem yazar nasılsınız deseydim, sonra biraz kahkaha atardım. Nitekim geçen sene Çetin'le görmüştük yine fuarda kendisini de, gitmiştik yanına, ben o zaman kitaplarını okumamıştım. Şıp diye anlamıştı zaten. Sonra da biraz hırs yaptım Çetin getirdi kitaplarını gittim okudum falan. 

Abimle kafede oturduk. Tek başıma olsam asla yapmazdım bunu. Çay içtik yine. Tost yedik. Ne saçmaydı. Çok uzun sürdü o tostun gelmesi. Niye o tostu yediğimizi de pek anlamadım. Hemen kalktık. Abim garsona sinirlendi ne geçsiniz diye. Ben o ara Nazım Hikmet'in üst üste konmuş eski basımlarına bakıyordum.

Çok yazdım tamam yeter. Her gün böyle uzun yazamam. Zaman gidiyor. Bugünden eve yalnız üç kitap taşıyabildim: Nazım Hikmet - Hikayeler, Tomris Uyar - Otuzların Kadını, William Saroyan - Ben Annemi Seviyorum.

Şimdi bugünlerde 50 kuruş 1 tl'nin normalden bin kat değeri var gözümde. Özellikle fuarın son günleri için çok çok önemli olacak, kağıtlara dönüşecek bu bozukluklar. Aşırı mutluyum bu durumda. Bunu da belirtmeden geçmeyeyim dedim.

Sonra -şimdilik eve döndük. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder