Sayfalar

24 Ekim 2011 Pazartesi

gitmişlik ama dönmemişlik


geldik.

beşinci gün.

suna erkulunç midesini bozdu: yedikleri ve düzensizlik onu hasta etti.

bilge çokbilir kitap okuyor. ben de oturuyorum. bolca su içiyorum, hep yiyorum, denize giriyorum, gülüyorum -çokça.

hava çok sıcak. burası da sıcak. neredeyse saat başı aspirin içiyoruz. bilge çokbilir çok pipirikli. her konuda üstümüzde. şuan da karşımda kitabıyla yelleniyor: bu oda çok sıcak.

etrafın komik bir görüntüsü var. burada yaşamaya özenebiliriz. ama saçmalık tabii. buradaki hava bize göre değil. bize burası az. çok az. her yönüyle. sessizliğiyle, derinliğiyle, hatta sıcaklığıyla. burada yaşamaya özenen yaşamlar yalan. sadece birkaç gün mümkün burada kalmak. gerisi, ah keşke buralarda yaşasakçılık, gerçek hayat buradacılık. sadece gökyüzünün çok üstünden yeryüzüne çığlıksız bir düşüş. onlar da yaşıyorlar, biz de yaşıyoruz. ve biz çok daha fazla gördüklerimizle daha çok yaşamıyormuş numarası yapıyoruz, işte bu yüzden, çok daha fazla yaşadıklarımızdan kurtulup onların çok daha az yaşadıklarına özenme ve sıçrama gibi bir hakkımız yok.

burada gidebileceğimiz bazı yerler var. gittiğimiz yerlerde gülerken içimde bir şeyler büyüyor. ne olduğunu pek anlamıyorum. ve suyun altında meydana gelen bir kahkaha ve ardından gözlerim bulanıyor ve sonra dışarıda kahkahaya devam ve ben, onlarla beraberim işte.

ne kadar akıllı biriyim ben. neden? çünkü ilacı buzdolabına koydum. bilge çokbilir alkış yapıyor. ama yine de hafif bir gerilim var. suna erkulunç'un hastalığı. bildiğim bir şey: yarım saate iyileşecek.

bu oda çok sıcak -3.kez.

odanın dışında, çok dışında sesler var. pansiyon sahibi. nasıl bir kadın: özlem hanım özlü. siz tam ada insanısınız ve işletmecisiniz. sanki bu işler için yaratılmışsınız: netsiniz, gerektiğinde sinirli, dişlerinizi görebiliyorum, göstermediğiniz bir sevimliliğiniz, hak edene gösterebileceğiniz merhametiniz var. şımarık değilsiniz. otoritersiniz, gelişkin ve modern, yerine göre siz hayatla eğlenebilirsiniz. ama hayat sizinle eğlenemez: hırslı olduğunuzdan eminim. istediğinizi elde edersiniz, küçük noktalara takılmazsınız, kesinlikle normal bir insansınız. çoğu zaman diz kapağı boyunda çiçekli eteklerden giyersiniz.

işte biz tam bu noktada kendimizden geçmiş bulunmaktayız. uzun ya da kısa olmayan etekleri sevmiyoruz çünkü. hele bir de çiçeklilerse... yazmakla işimizin kalmadığını düşünmeyi bitirdiğimiz tam bu noktada F'nin karakterine maruz kaldığımız için kendimizi serin sulara attık. böylece söylenenler ve geri bildirim olarak iletilmesi beklenen ancak iletilemeyenler serin ve git gide açık suların derin mavisinde kayboldular. kalın sesimiz suyun altında daha da kalınlaştı. ama susmuş gibiydik çünkü sesimiz duyulmuyordu ve sadece en başından beri herkesçe duyulan kahkahalarımız, küçük nokta halindeki baloncuklar olarak su üstüne çıkıyordu: yaşadığımızı sanıyorlardı. oysa her şey olması gerektiği gibiydi. herkesten herkes kadar vardı. komik bir görünüm oluşuyordu. "kimse kimsenin dansını istemiyordu". kendimiz kendi kahkahalarımızla söyleyeceklerimizi tamamlıyorduk. böylece, yine böylece, yaşamak adına vereceğimiz izlenimleri tamamlamış oluyorduk.

hep kahkaha atıyoruz da sonra ne oluyor? bizim isteklerimiz var, çünkü herkes herkes kadar farklı. -hemen inanma. bu bir kopya. rol. farklı kumaş çeşitleri. renkli kumaş kesimleri. yediğimiz yumurta, içtiğimiz ayran, okuduğumuz kitap, taktığımız bileklik ve sevgili arzular.

benim arzum F. kendi başına ve özel. -hayır F'yi karıştırma. F'yi hiçbir katagori içine almayacağız ama bu, onu özel yaptığımız anlamına da gelmeyecek. F'yi unutmamız lazım. çünkü F, bizi, biz farkında olmadan mahvediyor ve kendisi kahkahalarına devam ediyor. F'yi kendimize acı çıkarmak için kullanmayalım. hele burada. ne alakası var, F'nin bizle ne alakası var?

tabii ki F'nin bizimle hiçbir alakası yok. ama kahkahalarımız bizim. ve kahkahalarımız devam ederken düşündüm de keşke bilge iyileşmese. çünkü dönmek pek lüzumsuz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder