Sayfalar

4 Kasım 2011 Cuma

rüyalar da olmasa


rüyalar olmasa asla uyumam. rüya görmediğim geceleri boş geçen sıkıcı bir güne benzetirim. bazen rüyalarımla öyle güzel anlaşırız ki uyandığımda da hala onlarla iş birliği içinde olduğumu hissederim.

özellikle seher vakti gördüğüm rüyalara karşı ayrı ilgi duyarım. öğretici özellikleri vardır bu tür zamanlarda görülen rüyaların. insan kendi iç sesini, öz benine yakın bir yerleri bulabilir. kız bebekler, açılıp kapanan kapılar, yeşil alanlar, kabaran denizler, masmavi gökler, çeşit çeşit hayvanlar, kediler, köpekler, fareler, timsahlar, gelecekler, geçmişler, şimdiler, odalar, karanlık odalar, kitap dolu odalar vs. vs.

kitap demişken. enis batur'un perişey'ini yerine geri koymanın güveniyle işten iki kitap çaldım: biri bertolt brecht sanat üzerine yazılar, biri de abbas erdoğan noyan prizren-dersaadet (sultan II. abdülhamid'in yıldız sarayı muhafızlığına getirilen arnavut taburunun öyküsü). bunları bitirme olasılığım kaçta kaç? bilmiyorum.

rüyamda bu akşam kitaplarla ilgili bir şeyler görmeliyim. kimdi? murat gülsoy'un büyübozumu yaratıcı yazarlık kitabındaydı sanırım, rüyaların yazmaya nasıl da yardımcı olabileceği geçiyordu. düşününce gerçekten rüyalardan bir sürü öykü çıkar insana. hem çoğunun kurgusu bile hazır oluyor. aslında rüyaları hiç eksiksiz bir yere not almalı. iyi kötü saçma hepsini. ümit meriç böyle yapıyormuş. sonra bazı rüyalarının gerçekleştiğini seneler sonra geri dönüp okuduğunda fark ediyormuş. hatırladığım kadarıyla peygaberimiz hz. muhammed de sabah namazından sonra ümmetin rüyalarını dinlermiş.

çok fazla rüya dedim. şimdi nasıl da uykum geldi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder