Sayfalar

23 Ocak 2011 Pazar

Dünyanın Bir Öğle Sonrasında / William Saroyan



Dünyanın Bir Öğle Sonrasında
William Saroyan
Oda Yayınları / Türkçesi Tarık Dursun K. /228 syf


William Saroyan'ın elimdeki romanını (Dünyanın Bir Öğle Sonrasında) değişimle Beyoğlu Kitap Festivali'nden almıştım. 


Saroyan, Ermeni bir ailenin Amerika'da yaşamış Bitlisli bir çocuğu. Çocukluğu yetimhanede geçmiş. Okulu hiç sevmemiş. Daha doğrusu eğitim sistemini. İşlerde çalışsa da yazar olmak istemiş. İçmiş. Kumar oynamış. Evlenmiş boşanmış. Aynı insanla tekrar evlenip tekrar boşanmış.

Saroyan deyince işte bir yorumda okuduğum şu cümle nasıl da hoşuma gitmişti: "Bundan sonra artık hep yazdı. Yazmaktan ve gezmekten başka bir iş yapmadı." Hikâyelerinde olduğu gibi, (Ödlekler Cesurdur / Aram Derler Adıma / Altın Çağ) şimdi okuduğum romanında da (Dünyanın Bir Öğle Sonrasında) 
aynı üslup, aynı Saroyan var. Yazın okuduğum hikâyelerden, kaybettiğim bir arkadaşa tekrar rastlamış gibi oldum bu romanı elime alınca. Kitabın daha başındayım ama yine bir keyif hakim şimdi bana. 


Saroyan, cümleleri bırakıyor kağıda. Sonra kim ne der hiç bakmıyor, tozunu savurarak gidiyor. Aksi, net, tavırlı, itirazcı, yaramaz cümleler kuruyor. İnsanı güldürüyor kimi yerde bu tavır. Anne, dede, amca, dayı bir sürü akrabanın içindesiniz öykülerde. Hiç süs müs, "Zarflarım, sıfatlarım, incik boncuklarım" yok cümlelerde. Annemle konuşuyor gibi. Tam anlamıyla yaşamın içinden. Kitabı okurken ablam gelse dünya meselesi haline getirdiği bir sorununu anlatsa bunu da kitaba ekleyebiliriz. Böyle. Bu yüzden Saroyan okumak, insana gözümüzün önündeki hayatı öğretebilir. 

William Saroyan, 1908 yılında Fresno (California)da doğdu. Çağdaş Amerikan roman, öykü ve oyun yazarı. 1939’da Pulitzer Armağanını aldı. “İnsanlık Komedisi” sinemaya aktarıldı. “Cesur Delikanlı /Ödlekler Cesurdur” “Aram Derler Adıma” “Yoksul İnsanlar” “Tracy’nin Kaplanı” “Altın Çağ” ve “Dünyanın Bir Öğle Sonrasında” dilimize çevrilen öykü ve romanlarındandır.


Alıntılar:

“Daha önce bir başkasının yazdığı gibi bir oyun yazmam. Ben oyun yazarım, hepsi o kadar.”

“O milyonlarca insandan, bir o kadarı da beyzbol maçlarını iplemiyor; demek, çağımızın bu toplum dramıyla ilgilenmeyenler de varmış.”

"Bir süre daha kendi başına gezindikten sonra otele, odasına döndü, yatağına uzandı. Dünyada bir gün öğleden sonrasında yalnızca yatağına uzanarak gözlerini yumup dinlenmek isteyen bir insan için vakit ya tam sırasıydı, ya da geçti geçiyordu."

“N’olursun, bir taksiye bin de öyle gel.”
“İstemez. Yürümeye ihtiyacım var. Uzun sürmez hem.”

“Ama para boktan bir şey.”

“Ama bir yazar için, pratikçi bir beyin hiçbir işe yaramaz, yazar da olmaz ondan. Yazarlık, iyi niyet üzerine kurulmuştur; üstelik yazar denilen kişi bu iyi niyetle dengesiz bir kumara oturur. Ben pek aldırmam buna. Yazı yazarak mutlu oluyorum, benim için yazarlığın diyeti de bu. Başka şey değil.”

“Aslında Shap’ın yaptığı, katıksız gerçek sanattı. Ne akademiye gitmişti, ne üniversiteye. Ne resim bilirdi, ne gönye. Ne gördüyse, ne öğrendiyse hep kendi başınaydı. Buna karşılık günde on dolara para demiyordu. Ona kul köle değildi ayrıca. Onurundan olmadan para nasıl kazanılır, asıl onu öğrenmişti hayatta.”

“Sen delisin. Daha da beter hem. Zır deli yani. Ne otobüsü kaçırmışlığın var, ne bir şey. Tam tersi. Yakalamışsın onu. İnmek ne kelime! İçindesin, sen sürüyorsun onu. Her şeye sahipsin, her şeyin var. Ama yine de doymuyorsun.”

“Dün gecem çok kötü geçti. Şimdi de ağzımdaki bütün dişler, sızım sızım sızlıyor. Hepsi de çürüdü galiba. Yıllar oldu, çürüdüler.”

“Hepsi de mutlu kişilerdi işte. Yani donuk, kuramcı, tutkusuz, vurdumduymaz. ‘Bir dümen tutturmuşlar, gidiyorlar.’ diye düşündü kendi kendine.

“Aynı derslikte okuyanlar, ister en ön sırada, ister en arkalarda otursunlar hep aynı havayı solurlar, aralarında sıkı dostluk bağları örülür.”

“Yeniden duydu, zamanın dışındaydı, acının ötesindeydi.”

“Bu çekirdeği ek, dedi kadın. Ek bunu, bir ağacın olur. Bir şeftali ağacın. Yaz geldi mi, dallarını şeftali basar. Çıkarsın ağaca, oturursun dalın birine, şeftali yersin güzel güzel.”

“Bu dünyada en güzel şey ne, bilir misin? Herkesi sevmek!”

“Van, hiçbir zaman anlaşılmaz bir çocuk olmamıştı. Rosey de tam tersi. Tabii, çünkü kız çocuktu; dişiydi, anasının kızıydı, karşı cinstendi. Yani, anlaşılmaz olandan, anlaşılması mümkün olmayandan.”

“Gerçekten yazar olmayı kafanıza koymuşsanız, bir daha gelmeyin buraya, hiç gelmeyin. Sizinle sokakta bile karşılaşırsak, yanıma sokulup benimle, zinhar konuşmayın. Benim gibi yapın, selâm verin başınızla, gülümseyin. Yeter bu kadarı. Siz de yazı yazmaya başlarsanız, artık birbirimiz için iki dost olmaktan çıkıp onurlu iki düşman olacağız karşılıklı. Ama, dediğim gibi, yazar olmaya pek niyetiniz yoksa, canınızın çektiği zaman gelin, evimiz size açıktır.”

“Yalnızca yürüyelim babacı’m, daha güzel değil mi?”
“Ben çok severim yürümeyi.”
“Bacakları sağlamlaştırır, güçlendirirmiş.”
“Seninkiler zaten güçlü, sağlam.”

“Şurasını da kulağına küpe yap, evin olur da içi dışı yemek kokmazsa, ev mev değildir orası. Ev dediğin, yemek kokularıyla dolup taşan yerdir. Yemek kokusuz eve, ev mi derim ben!”

“Van diye bir şehir vardır, Türkiye’de; orada olurduk. Zaten senin adın da o şehirden, Van’dan geliyor.”
“İnşallah cumhurbaşkanı seçilirsin sen e mi!”

“Parayla her dilediğini, dilediğin anda satın alabilirsin Koca Burun. Her şeyi hem. Herkesi de. Çok da pahalı değildir üstelik.”


"Elbet hepimiz bir gün öleceğiz. Ama benim için bir istisna yapılabilir sanmıştım. Şimdi ne olacak?"


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder