Sayfalar

27 Ocak 2011 Perşembe

Yağmurdaki Taksi



Diyorum ki;
ben birazcık sokakları öpeyim. Kaldırım kenarlarında biriken çamurlu sularda yüzeyim. Yapma ağaçların sevimsiz gölgelerinin altında bakınayım sokaktan hızla geçen taksilere. Renkler bozulsun. Bütün renkler canlılığını yitirsin. Bir tek sen parla; gözlerim seni bulsun. Trafik olsun. Tekerlekler kayıp giderken asfaltta, kendimi, beni besleyen aynı zamanda donduran, korkutan yağmurla bulayım, uyanayım. Taksilerde seni arayayım.

Diyorum ki;
iyice yavaşlasın sarı taksi. Kırmızı ya da mavi olsa ne fark eder ki. Camdan içeri uzatamıyorum başımı. Göremiyorum, seçemiyorum yüzünü. Ne işe yarar içtiğim, doyduğum bu yağmurun kara çamuru? Taksi,hey taksici! Biraz daha yavaş olabilir misiniz? Yağmur bile dökülmüyor gökyüzünden kimi zaman; bekliyor. Siz de biraz bekleseniz, gideceğiniz yere gecikir misiniz?

Diyorum ki;
sadece bir saniye de olur. Gözlerimin içine misafir ol, kalbime bir adım at. Sonra çek git, hızla, durmadan, yağmurda ıslanmadan. Ben burada olacağım hep. Sen gitsen de, bir saniyelik akıntıda, hayalinle konuşmaya devam edeceğiz. Konuşacağız. Güleceğiz. Kavga edeceğiz ve sonra barışacağız. Sen taksinde, sokağın köşesinde gözden kaybolacakken ben daha yeni selamlaşacağım seninle. Yağmur hızlanacak ve sonra ben öylece duracağım.

Diyorum ki;
bu altında durduğum ağaç, evimiz olsun. Burada ıslanmak güzel. Bak, manzara da güzel! Hey, hey! Karşı kaldırımdaki dilenci gözlerini dikmiş nasıl da bakıyor bize. Anlamıyor galiba. Bakışları rahatsız edici sanki. Bu ortamdan rahatsızsan başka bir yere gidebiliriz. Senin söyleyeceklerin önemli. Yeter ki, yoldan akıp giden taksilerden herhangi birine kapıyı çarparak binip sokağın sonuna yaklaşma ve o kahrolası caddeye çıkmak için dönemeçten saparak buradan uzaklaşma.

Diyorum ki;
sinirlerimize hakim olabiliriz. Kavga etsek de barışabiliriz. Bak işte dalmışım bu rüyaya. Ne güzel de mutlu oluyorum bu rüyayla. Kimse bir şey diyemez, konuşamaz. Biz kavga eder, barışırız, olmazsa taşınırız. Bir dilenci mi bozacak aramızı? Biz ne zorluklar atlattık. Gökyüzünden boşalan yağmura ve seni alıp benden kaçıran taksilere karşı yenilmedik. Şimdi artık gitme zamanının geldiğini söyleme bana.

İşte şimdi anlıyorum ki;
sen çoktan gitmişsin. Başa dönüyoruz. Kendi masalını, evcilik oyununu hiç unutmadın değil mi? Bana anlattın. Ben dinledim seni ve ben de unutamıyorum şimdi anlattıklarını. Bir taksi daha döndü köşeden. Yağmur diniyorken, ağaçtan önüme düşen bir yaprakla irkildim ve fark ettim, yağmurun azalarak etrafın buğusunu kaybettiğini, seni kaybettiğimi.

Ve tekrar diyorum ki;
ben burada olacağım. Seni görene dek burada olacağım. Belki o zaman da gözlerinin üzerine düşen saçlarını umursamadan rahatsız edici bakışlarla gözleyecek bizi dilencimiz. Yeni bir hikâyeye kadar burada olacağım.
Böylece düşler tazelenecek, bir masal daha başlayacak. Hayallerle olmuyormuş. Çocuklara asla anlatılmayacak bu masalın yazılmasının bir anlamı yokmuş. Soğuk duvara yaslanınca üşüyeceğim, buzlanmış düşüncelerimi anımsamaya çalışarak kurduğum düşlerin anlamsız ve işe yaramazlığını kendime anlatacağım.

15.12.2008 gibi.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder