Sayfalar

12 Ocak 2011 Çarşamba

yordam 7 kış'2011


giriş:
"ortak aklın ürünü olan 'insan'a dair her güzelliği paylaşmak istiyoruz. aç herkese açabildiğin kadar sîneni, diyenlere katılıyoruz . milli, dini, ideolojik kırmızı çizgilerimiz yok; edebiyatta olmamalı böyle şeyler. zaten olmuyor da. en çok konuşulan dergiye koşuyor herkes. para ve ün, kalitesiz tebeşirlerle çizilmiş kırmızı çizgilerin çizgisi oluyor. bize ne?"
*
yordam sözde edebiyat dergisi. mütevazı adımlarla yolunda ilerlemeye devam etmeyi başarıyor ya, buna bakmak lazım. emeğin, çabanın olduğu her yerde saygıyla eğilmek lazım. sarı fotokopi sayfalara bakmamak lazım. hatta büyük edebiyat dergilerinin yanında tasarım ve iç ögeler olarak kendi çizgisindeki yapmak istedikleriyle dergiyi değerlendirmek ve sevdiğin bir işi en iyi şekilde yapmaya çalışmanın huzurunu duymak lazım.

yordam 7. sayısında. en iyi sayı bu. kürtçe çeviri bir metin var mesela. ne kadar güzel. yordam özgür, kendi kurallarını bilenler için kuralsız. yenilikleri ve farklılıkları seviyor. özgürlüğü seviyor. haksızın yanında ve zulme karşı bir edebiyat bu. derginin politikası bence böyle şekilleniyor.

içeriğe bakacaksak;
mehmet sait çakar'ın giriş yazısından sonra şöyle devam edeyim:

berk karapınar: bu şiirden pek etkilenmedim. ben şiirden pek anlamıyorum, düz yazıya göre okuduğum bir şiiri sevmem daha zor oluyor.  
imdi nereye gidersek, daha da uzağız
Birbirimizden
işte sadece bu bölüm benim için yeterli.
***
yalçın doruk: yine şiirden anlamadığımı tekrarlayacağım. şiiri beni pek etkilemedi.
***
yeşim koloğlu: masal gibi bir yazı. insanın kesinlikle hayal kurması şart bu yazıda. düşünmek istemesen de düşünüyorsun ve merak ediyorsun. masaldan masala, sayfalardan hayata geçiyorsun. 
***
ömer âsım: favori* dergiyi aldığımda giriş yazısından sonra ömer âsım'ın yazısını okudum. diğer sayıdaki gibi çok güzel bu yazı da. ömer âsım hep yazmalı ve kitapları olmalı. kitaplarını gidip kitapçıdan almalıyım. yordam'ın 6. sayısındaki yazısı kadar güzel bu metin de. ancak diğer metni, ömer âsım'ı o metinle tanıdığımdan mı bilmiyorum, daha çok beğenmiştim. metinden işte birkaç alıntı:

"insanın ihtiyacını bastırmaya mecbur olması ne kötü. senin orada benim burada olmam ne beter. aramıza bir denizin girmiş olmasını neyle açıklarsın. senden gelecek her şeyi alıp canıma katmak. seni beklemek. seni beklemek. seni beklemek..."

"gözüm kör olmadı. asıl şimdi görüyorum. gayrına kör olmakla övünmek istesem kime övüneyim. herkesi öldürdüm. senin bahçendeyim. senin evindeyim. her yerde senleyim. bu siyah masa senin. camları demir parmaklıklı bu evde seninle yaşıyorum. şu kapıdan benimle beraber girip çıkıyorsun günde on beş kere. mutfakta bardaklara el atıyorsun. peyniri çayı zeytini ekmeği paylaşıyoruz."

"dilimi oynatamıyorum. ağzıma bıçaklar. keyifsizim. halsizim. dağlar yerinde mi. büyük kayalar yamacında mı hala. hepsi yerli yerindeyse sırtımdaki bu kambur ne.."

gözde nurcan: öyküde olay, sırasıyla anlatılmıyor. geçmişte olanlarla şimdiki zaman karıştırılmış. hemen insanı içine alan bir anlatım tarzı yok. bu yüzden okurken yazılanın yerine geçmek okuyanı biraz zorlayabilir.

muhammet sevim: böyle yazılara ihtiyaç var. tek tip yazılıyor aslında, yani insanlar da öyle olmuşlar ya. sabah uyan, işe okula git, eve gel, televizyondan sonra uyu. yazarken de, kanında böyle bir yetenek olan, muhammet'in yaptığı gibi rahat ve içinden gelerek, samimi yazmalı yazan. böylece muhammet'inki gibi farklı yazılar ortaya çıkar.

emre koşapınar: hikâyede, ayrıntılar ve gözlem itinalı bir şekilde cümlelere yerleştirilmiş. yazı uzun. ancak dediğim gibi cümleler özenle yazılıyor. her ayrıntı her şey sırayla. diğer sayıda yine yazıları olmalı.

mehmet sait çakar: üç bölümün üçü de güzel. hele devrimci olmak için alınacaklar. aslında muhammet'in yazı dilinde olanın farklı bir şekli de sait hocanın yazdıklarında var. pek genel şiirlere benzemeyen şiirler. farklı bir tarz bu.

timur çayır: çok uzun bir yazı ama ne kadar rahat okunuyor. hem de insan heyecanlanıyor. neden bilmiyorum. kalkıp sesli ve vurgularla okumak istedim cümleleri. favori*  

mehmet sait çakar: siyabend û xecê destan kesitinin çevirisi: ortaöğretim kürt dili edebiyatı ders kitabı
yordam'ın küçük, kendi başına, yolunda küçük adımlarla devam ederken işte böyle çeviri güzelliklerini de yapması ne kadar güzel. bu derginin bakış açısının ne kadar geniş olduğunu gösterir.

nurinisa doğruyol: kesinlikle bir favori de bu yazıdır.* birbirinden çok uzak ancak birbirine bir o kadar da yakın iki kadın var burada. köy ve şehir. işte birkaç alıntı.

"içinde bulunduğu durumu değerlendirmek için düşünmek lazımdı. düşünmek için ise boş olmak. oysa geceleri beline saplana(n) ağrılar yalnızca boş olmadığını düşündürebilirdi (ona) o kadar..."

"hayatın içinden olduğumuz, yani çalışmadığımız günleri ayırsak, ayırsak ve onları büyütsek, büyütsek..."

"elinden en değerli varlığı alınan zavallıların, tek umudunu kaybetmiş insanların, savaş bozgunlarının, yıkıkların, yenilmişlerin, başaramayanların yılgınlığıyla durdu."

"her doğrunun mükâfatı olmayabilirdi, fakat her hatanın bir cezası olmalıydı. attan inip toprağa ayaklarını vura vura -basa basa değil- bağırarak yerdeki kalın sopayı aldı ve hamile olan -adı neydi unuttum- beyine yüzünü döndü. açıklasa anlar mıydı? açıklamasa da anlaması lazım değil miydi? biraz da isyan ediverse olmaz mıydı? yani "bedenim bu kadarına yetişiyor"dese. beyi elindeki kalın sopayı iki cana da vurdu. ikisinin de dayaktan ölmesi muhtemeldi. olsun. sopanın seçme hakkı yoktu ve kadının kendi canından öte koruduğu canın da üzerine iniyordu... kan, kan, kan... kasıklarındaki müthiş sancı. can kurtarılabilirdi. kimden ve neden kurtarılacaktı ki? bu dünyaya gelmesi anasının talihini mi değiştirecekti?"

hülya bahadır: hülya hocanın bu yazısını da diğer sayılarda olduğu gibi beğenerek okudum. yine rahat bir dille, eskilere ait olan gördüklerim, görmediklerim arasında gidip geldim. 

ömer salman: beşibiryerde bölümünün yanında bu defa gençliğin kontrolsüz nefreti yazısını çok beğendim. ömer hocanın gözlemlerini ve bilgilerini rahat bir dille paylaşması karşıda onu konuşuyormuş gibi hissetmemi sağlıyor.

emrah menek: gerçek bir anı olması beni çok heyecanlandırdı. bu yüzden daha bir keyifle okudum. sahipsiz bisiklet buldukları bölüm sadece biraz garip geldi. uzun anlatılmasına rağmen hiç sıkılmadan okudum.

osman akyol: ırkçılıkla ilgili bu yazı, kalp ağrısı yapabilir insanda. tek cümleyle ifade edilen gerçekler insanın durup düşünmesini ve nasıl bir dünyada yaşadığımızı sorgulamamızı sağlıyor. çok güzel bir yazıydı. keşke favori olmasaydı ama ne yazık ki oldu.*

ibrahim alan altan: yordam'da her sayıda böyle inceleme- eleştiri yazıları olmalı bence. çok güzel bir eleştiri yazısı olduğunu düşünüyorum. kendimi tartışma programı izliyor gibi hissettim. okurken sıkılacağımı düşünüyordum ama hiç böyle olmadı.

osman ablakoğlu: kalburüstü kelamlar kahvehanesi-1 olduğuna seviniyorum. demek 2. de olacak. çok severek okudum. oradan oraya koştu beynim.

fadime kaya: yazının başlığı cazibesini sundu. ismini beğendim. bir de girşiteki ifade: "koltukta öylesine duran bir bedenin nazını daha fazla çekmek istemiyorum. halsizlik canı gitmiş bir bedenin yoksun bırakılan nefesi gibi geliyor bana. nefesimi alabilsem. bana sığınan halsizliği azat ederim."

sinan kılıçarslan: "benim şiirim" olacak ifadelere rastlamasam da beğendiğim bir bölümden alıntı:

"yürüdük
dilimize taşlar koyup fırlattık düşmana karşı
kan yine vardı evet kan durmadan hiç
atlaslardan taşarak ekmek içlerine kadar
yayıldılar sofralarımız yaygın yeri
ve sonra yer alıştı
ölüler tekrar eden kelimeler gibi
gözlerimize sürüldüler bir sabah
insanlığımızı alıp götürdüler"

bu sayıda şiirler düz yazılara göre daha arka plânda kalmış. mesela müşir fuat'ın geçen sayıdaki şiiri benim için önemli bir şiirdi. genel olarak yordam genişliyor. biri anısını anlatıyor, biri şiir, biri öykü yazıyor, biri tartışmak istediği bir konuyu tartışıyor, biri bir şekilde karşılaştırmalı bir anlatımla öykü dilini kullanıyor, biri çeviriye yer veriyor. küçücük dergide bir sürü şey var aslında. nasıl yazarlarsa yazsınlar yazarlar, önemli konulara değiniyorlar. en önemlisi de bu benim için. ben de bir şey söylemek istiyorum diyen yazılar bunlar. yordam'ı elimde kalemle okuduğum da bir gerçek. sevdiğim bölümlerin altını çiziyorum. daha sonra yazıya tekrar baktığımda yazıyı hatırlamama da yardımcı oluyor bu. 

yordam 2 ayda çıkıyor. gelecek sayı martta.

emeği geçen herkesin kalemine kuvvet son sözdür.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder